UN Human Rights Council Side Event on The Environmental Human Rights 2020 I Geneva Environment Network - Réseau environnement de Genève (GEN) I Geneva, Switzerland
To watch the full panel: https://www.facebook.com/watch/live/?ref=watch_permalink&v=187875589207347
Supporting Environmental Defenders: How Can We Mobilize?
HRC43 Side Event - The Environmental Human Rights Defenders Crisis: Towards a Geneva Road Map
From the Palais des Nations for the event "The Environmental Human Rights Defenders Crisis: Towards a Geneva Road Map"
To watch the full panel:
https://www.facebook.com/watch/live/?v=582408429012155&ref=watch_permalink
Açık Radyo: Hikayenin Her Hali
Here is the audio record of the radio program named “Every Aspect of The Story” presented by Kristen Biehl. It was about the 3rd International Forest Defenders Conference where I have attended and executed workshop at October 2019 in Maraba, Para, Brazil. I have shared my observations and the latest situation about forest defense in Brazil. Audio track in Turkish.
Açık Radyo: ‘Hikayenin Her Hali’ programında Kristen Biehl ile 3. Uluslararası Orman Savunucuları Konferansı ve burada yürttüğüm ‘Topluluk Oluşturmak için Hikaye Anlatımı‘ atölyesi ile ilgili izlenimlerimi ve orman savunuculuğu alanında Brezilya’dan son gelişmeleri paylaştım. Konferans ile ilgili daha fazla bilgi için bu linke bakabilirsiniz.
STORY TELLING FOR COMMUNITY BUILDING WORKSHOP
“Considering the current socio-political climate, which makes activism in this context even more challenging if not traumatic, there is urgent need for promoting and practicing activist self care and storytelling. This workshop aims to accompany the activists on their journey to map out how personal stories are connected and affected (by) their collective struggles. It aims to express their stories while creating safe space for everyone. The program is designed in a way to discover the possibilities and importance of talking with ‘I’ language while telling the experiences related to collective living.”
The attendees had been the activists from all over the world who had attended to the 3rd International Forest Defenders Conference 2019, in Brazil.
Mekanda Adalet Derneği/ Türkiye'nin Nükleer Yolculuğu
“25 Nisan 2019 Perşembe günü #MADakademi’de, Çernobil felaketinin 33. yıldönümünde Türkiye’nin nükleer enerji ile olan macerasını, Sinop ve Akkuyu nükleer santralleri süreçlerindeki son durumu, Nükleer Alaturka filminin yönetmeni Can Candan, yardımcı yönetmen Selen Çatalyürekli ve gazeteci Doğu Eroğlu ile konuştuk.”
”On April 25, 2019, at the ‘Center for Spatial Justice’, on the 33rd anniversary of Chernobyl disaster, we have talked about Turkey's adventure with nuclear energy, the latest situation in Sinop and Akkuyu Nuclear Power Plants, with Can Candan, the director of Nuclear Alla Turca documentary; Selen Çatalyürekli, the assistant director of the film and journalist Doğu Eroğlu.”
KAMUSALI YAPMAK KONFERANSI/ PUBLIC IN THE MAKING
DOCUMENTING THE SPATIAL MEMORY
We as Cansu Yapıcı, Ezgi Öz, Selen Çatalyürekli had organized by within the scope of Public In the Making Conference in 18-19th October 2018:
How memory and experience transaction can transform perception of public space and public life? How those processes can help form those places as a hub for collective memory and interaction? Is it possible to transform public spaces without any physical interference through memory and experience transactions collectively. Can we see/perceive spaces we pass by everyday if we consider them through other people’s experiences and interactions? Where does “public” notion of public space fit in the concept of collective memory when those places are being turned into areas that don’t reflect any visible trace of prior experiences. Taksim Square will be taken as a ground for participants to answers these questions. By this workshop, these notions will be detected and documented through audial, visual, textual and mapping techniques.
The workshop had take place at ITU Taşkışla Campus and Taksim Square, on 18- 19th October 2018, between the 13.30-20.00 time slot. Please click here to check out ‘ PUBLIC IN THE MAKING CONFERENCE’ program”:
A Public in the Making
This series of events aim at to take a critical look at the notion of the Public Sphere, now through the spyglass of the concept of making. For the purposes of this series of events making refers to the pure act of production, of construction, of the human work and effort necessary and sufficient to create a public sphere, whose nucleus are two people who speak to each other, openly and honestly, putting forth their minds, their ideas on an important issue, a question or a problem that pertain to the two of them and possibly to their fellow human beings, their community and constructing a third idea, preferably better than what they had each said up to that point. Any two people speaking about public things are already working to create and sustain a Public Sphere.
MEKANSAL HAFIZAYI BELGELEMEK
Kamusalı Yapmak Konferansı kapsamında Cansu Yapıcı, Ezgi Öz ve Selen Çatalyürekli yürütücülüğünde düzenlenen bir atölye çalışması sunuyoruz:
Hafıza ve deneyim aktarımı, kamusal alan ve kamusal hayatın algısını nasıl şekillendirebilir? Bu eylemler kamusal mekanları, kolektif hafıza ve etkileşim merkezlerine dönüştürmeye nasıl yardımcı olabilir? Kamusal mekanları herhangi bir fiziksel müdahale olmadan; hafıza ve deneyim aktarımı ile şekillendirmek mümkün müdür? Önünden her gün geçtiğimiz mekanlara diğer bireylerin deneyimleri ve etkileşimleri penceresinden baktığımızda, onları farklı bir şekilde görebilir miyiz? Kolektif hafızanın izlerini yansıtmaksızın dönüştürülen kamusal mekanlar, “kamusal” kavramının neresinde yer alır? Bu soruların cevabını atölye katılımcılarıyla Taksim Meydanı’nda arayacağız. Bunu yaparken de, bu kavramları işitsel, görsel, metinsel ve haritalama teknikleriyle tespit ederek, belgeleyeceğiz.
Atölye çalışması 18-19 Ekim 2018 tarihlerinde, trans-making kapsamında gerçekleşen Kamusalı Yapmak | Public in the Making’in bir parçası olarak Taksim Meydanı ve İTÜ Taşkışla Kampüsü’nde 13.30-20.00 saatleri arasında gerçekleştirilecektir.’
Konferans hakkında daha fazla bilgiyi buradan alabilirsiniz. :
”Kamusalı Yapmak
Bu etkinlikler dizisi ‘yapmak’ ediminin merceğinden Kamusal Alan kavramına eleştirel bir bakış getirmeyi hedefliyor. Bu etkinlikler dizisinin amaçları bakımından ‘yapmak’ saf üretmek, inşa etmek eylemine; kendilerini, hemcinslerini ve cemaatlerini ilgilendiren önemli bir mesele üzerine akıl yürüten, düşüncelerini ortaya koyarak muhtemelen o ana kadar öne sürdüklerinden daha iyi üçüncü bir fikre varmak için açık ve dürüstçe birbiriyle konuşan iki kişinin çekirdeğini oluşturduğu bir kamusal alan yaratmak için gerekli ve yeterli olan insan emeği ve çabasına işaret ediyor: Kamusal meseleler hakkında konuşan herhangi iki kişi çoktan bir Kamusal Alan inşa etmek ve onu sürdürmek için çalışmaya başlamıştır.”
Guest Lecturer at University College London on 'Challenges in green space design in Istanbul'
'Challenges in Green Space Design in Istanbul'
I took part in the Trans-making- "A multilateral network of academic and non academic researchers in the fields of Art, Culture and Economy" as a Marie Scklodowska Curie Fellow at University College London, Center for Global Prosperity Department. The programme focused on strengthening research capabilities between the Trans-making partners around the world by Collecting, Documenting / Exploring, Experimenting / Performing / Designing. ( https://trans-making.eu/fr/project) My mobility as a member of BIS Digital Art Initiative (https://trans-making.eu/fr/partner/16457) had been held between the dates 15th May- 13th June 2018. And I have created the following blog flow from the experience and my amazing activities that I had find chance to attend during this period. (http://transmaking.amberplatform.org/en/category/london-selen-catalyurekli/)
During this period, i was quite lucky that i had become one of the lecturers at ‘(Un)Urban’ Designing for the green city’ summer school organized by UCL, Institute for Global Prosperity. Even, preparing such a presentation on this matter itself has been a challenge for me. How could I summarize the ‘crazy’ and ‘complex’ current urban debates on green spaces designs to the audience who had never been in a country before.
The lecture was for the 1st and 2nd year bachelor students and it was about the ‘Challenges in Designing Green Spaces in Istanbul’. The students have summarized the matters i had been talking about, in their blog post at the following link: https://uclunurban2018.wordpress.com/group-2/
Here is a short piece from the presentation:
FOTOĞRAF, GALATA FOTOĞFAFHANESININ NEDEN GALATA'DA OLAMADIĞINI ANLATABİLİR MI?
13 Aralık Çarşamba günü böyle bir söyleşi yaptık.
Duyururken de çağrımız şu şekildeydi:
‘Fotoğraf, Galata Fotoğrafhanesi'nin neden Galata’da olamadığını anlatabilir mi?’
Bu soruyu hafıza, mekân ve görsellik ilişkisini konuşacağımız etkinliğimize davet etmek için soruyoruz. Görsel belgelemeyi; aynı anda hem ölümsüzleştirme ve hem de tüketme çabalarının ortak öznesi olarak ele alıyoruz. Zira bu nedenle buluşmamızda da, sözde nostalji söylemine karşı kentleri; mahallelerin, mekanların hikayelerini anlatma aracı olarak görselleştirme yöntemlerini, paylaşmaya konuşmaya davet ediyoruz.
Bohçamızda, ‘pazarlama aracı olarak sunulan yapay hikâyelere bir direniş biçimi olarak kentlerin, mekanların ve kullanıcıların hikayelerinin anlatım aracı olarak görselleştirilmesi’ne dair söyleyeceklerimiz var. ‘Karşı karşıya olduğumuz seçici tarihsellikle yeni kimlik inşası sürecinde, kolektif hafızanın izleri ve parçaları olarak belgelenmesi neleri anlatır? Nasıl anlatır? Fotoğraf bu sırada; haritalandırma, video, tasarım, interaktif belgesel vb. yöntemlerle nasıl öpüşür?’’e dair üretim aşamasında bulunduğumuz veya izlediğimiz örnekler var. Bunları sizlere sunacağız.
Etekler olur, bohçalar olur, hep birlikte dökmek üzere 13 Aralık Çarşamba günü 19:30'da Galata Fotoğrafhanesi'ndeki söyleşiye bekliyoruz.
Selen Çatalyürekli ve Cansu Yapıcı
Böyle de konuştuk. Hepimiz için ufuk açıcı oldu. :)
NFD met with Forest Defenders around the world at Oxford
We as, Northern Forests Defence, had attended the ‘Forest Defenders Conference’ at Oxford University, St. Hugh’s Collage. The conference was held between 20th -21th of June and organized by Not1More Organization.
The main focus area of these two days was highlightening the risks that front line forest defenders facing. As an outcome, ‘if there would be chances to develop collective strategies and methods to support the defenders?.’
On this pathway, morning section of the first day was scheduled for the talks and presentations of activists and non-governmental organizations from Honduras, Guinea-Bissau, Brazil, Cambodia, Austria, Kenya, Britain etc.. At this session, there was a great chance for the audience to learn about international reports on killings in different countries, campaigns that grassroot organizations are executing, methods to gather and inform communities and innovative digital tools to follow activists under high risks.
The second day was fully kept for the digital security workshop that is held by gracious instructors from tactical technology collective. That day was very enlightening for everyone in the group.
At the noon section of the first day, there was a round table session. On this session, ‘swat analysis’ method had been used to analyze grassroot organization in terms of their ‘strengths, weaknesses, threats, opportunities.’ Northern Forest Defense was one of that grassroot organization and from that session, many valuable evidences had come out.
However for me, the most touching moments had been shared at the following days, we spent together with 10-15 activist after the conference. The way, we shared and touched each others’ stories though (sometimes) we do not even know each others’ languages was incredibly amazing. Laughing together with friends with very strong character though they had lost their closest relatives or they had been sent into jail for protecting their lands.
The most common and simple phrases that we hear from the presentations were about how so called ‘neoliberalism’ is applied by the ‘governments’ who have the deals with the private companies to destruct nature and local communities. In general, it was great experience to hear, meet and be in solidarity with the others that are struggling against the same shit. It was great to have chance to see the position of NFD in big picture.
At post conferences part we are still investigating the answers of the following question: ‘how this collective solidarity emerged from the conference can transform into something concrete, while we are facing life threatening incidents.’ Unfortunately, this week we have faced the very first incident to react collectively and share solidarity about the assassination of old couple in Para, Brazil. We will keep rising up the international community and interconnect our experiences by using Not1More as the roof organization.
We recommend you to follow Not1More facebook page to keep being informed about the forest defenders. And also, we will share the very touching letters from our activist friends with you as a serial by NFD media channels.
Once again, I am sending my loves to Fran, Becca, Gin, Steph and to all who have organized this beautiful gathering. Next year, hope to see you in Cambodia.’
‘Bir sansür nelere kadir?’: Oxford Orman Savunucuları Konferansı ardından
‘Dışarıdan bakma’
‘Bundan sonraki ağımız’
‘3. Havalimanına dışarıdan bakma’
‘Orada kimlerle, hangi gruplarla tanıştığım’
‘İşte bizde de aynısı’, ‘bu durum bizde biraz farklı’
‘Cezasızlık, kararlılık; korkuyla ama hayattan zevk alarak devam etme’
‘Akrostiş bile olmadı ama işte bunlar yazı yazmaya başladığımda aldığım ilk notların alt alta hali’
Aslında KOSçu’lar olarak, bilinçaltımızda yüzümüz markanın önüne geçmesini istemediğimizden midir nedir; hikayelerimizi kişisel bir yerlerden pek anlatmıyoruz. Lakin konferans sırasında paylaştığımız fotoğraflarda da eş dostun dediğine göre yüzceğizim epey ifşa olmuş. Beyazlarım fotolardan tel tel sayılmış.
Ben de azcık utandım, ama fırsat bu fırsat, 'aslında bu hesapların arkasında insancıklar var çocuklar' demek de istedim. Yetmedi bir de, biraz garipçenek (weirdo) olsa da Oxford’da gerçekleşen ‘Orman Savunucuları Konferansı' ile ilgili sizin için kendimle röportaj yaptım. Yoksa, 1500 kelimenin birleştiği beş satırlık cümleleri, 5 yılda yazmaya bayılırım. Ama gözlemleri paylaşmak bu şekilde çok daha kolay oldu. Size de tavsiye ederim. Hepimiz arada kendimize küçük, tatlı sorular soralım.
Öncelikle bu konferanstan nasıl haberdar oldun, nasıl bir araya geldiniz?
Hikayenin, Kamboçyalı aktivist Chut Whutty'nin orman savunuculuğu mücadelesini ve bu süreçte öldürülmesini anlatan bir belgeselin Kamboçya’da sansürlenmesine kadar giden bir yolu var. Sansürlenmesiyle birlikte hem Kamboçya’da, hem dünyada çok daha fazla duyuluyor, hepsinde de çok ses getiriyor. Canım 'Documentarist Belgesel Film Günleri' de o yıl, en zamanlama manidarından ’Sansürlenen Belgeseller' bölümü hazırlamıştı. ‘Ben Chut Whutty’ (I am Chut Whutty) filmi de bu ‘Sansürlenen Belgeseller' bölümünde gösteriliyordu. Bu sırada yine Documentarist’in yönetmenleri arkadaşlarımla, filmin gösterimini KOS’la birlikte bir etkinlik olarak düşündük ve yaptık. Bu gösterimde de hem grupcanak, hem bireysel olarak, filmin yapımcısı Virginie Cromie ile birebir tanıştık; önce facebookta, sonra hayatta arkadaş olduk. Festivalden birkaç ay sonra ise yine aynı filmi Kos Mekan’da göstermek için kendisiyle yazıştık. Bu sırada da Skype üzerinden de (ağladı dijital güvenlik) filmin yönetmeni Fran Lambrick ile birebir tanışıp; KOS’tan, güzel- çirkin İstanbul’dan, Kamboçya’daki hayatından filan bahsettik. Sonra onunla da önce facebookta, sonra hayatta arkadaş olduk. Birkaç ay sonra da kendisi bizi KOS olarak, Kamboçya merkezli dernekleri Not1More olarak düzenledikleri ‘Yaşam Savunucuları’ konferansına katılmaya davet etti. Yazışmalar, yazışmalar derken başlangıç karesine geri dönersek, aslında bizleri sansür buluşturmuş oldu.
Hangi ülkelerden katılımcılar vardı? Konferansın tam olarak içeriği neydi?
Konferansın genel olarak içeriği orman savunucularının sahada ve dijital olarak yaşadığı güvenlik sorunlarıydı.
Guinea- Bissau, Honduras, Brezilya, Kamboçya, İngiltere, Avusturya ve benzeri birçok ülkeden, yerel örgütlerden aktivistler vardı. Konferansın ilk gününde, sabah bölümünün ilk kısmı daha çok bu ülkelerden kişilerin deneyimleri, yakınlarını kaybetmiş, ülkesini terketmek zorunda kalmış kişilerin mesajları, duygusal olarak da oldukça yüksek mektupları aktarılmaya ayrılmıştı. Zaten konferansı düzenleyen arkadaşların çoğunluğu da bu kişiler tehditle karşılaştıklarında gerekli bağlantıları bulmasını sağlamaya çalışan insanlardı.
Yine ilk günün sabah bölümünün, ikinci kısmı ise daha çok ve dünya çapında çalışan sivil toplum örgütü temsilcilerinin konuşmalarına ayrılmıştı. Orman savunucularının güvenliği üzerine çeşitli sistemler geliştiren, dava süreçlerini takip eden, dünya çapında çevre mücadelelerinde insan kayıplarını raporlayan sivil toplum kuruluşlarından, gazetecilerden oluşuyordu. Araştırmak isteyenler ve ve daha da detayını merak edenler ‘Orman Savunucuları Konferansı’ (Forest Defenders Conference) linkine göz atabilir.
İlk günün öğleden sonra kısmı ise yuvarlak masalar toplantısı şeklindeydi. İnanır mısınız, benim bulunduğum yuvarlak masanın örgütü KOS’tu. Kendisini, daha önce KOS'u hiç bilmeyen bir sürü güzel insanla ve yine dış bir gözle swat analizi yöntemi kullanarak çekiştirdik. Hep baktık; gücü, zayıflığı, tehditleri, fırsatları neymiş.
İkinci gün ise tüm gün dijital güvenlik atölyesiydi. Tüm katılımcılar olarak hepimiz sınıftan aydınlanarak çıktık. Ama sonrasında fotoğrafları yine 'google drive’dan ilettik. Batsın bu dünya, yaşasın ‘Tactical Technology Collective’. İnanılmaz iyiler. Bilhare kapalı kapılar ardından öğrendiklerimi aktaracağım, KOS'un sosyal medya hesaplarını takipleyin...
Konferans yolunda aklınıza neler geldi?
Peki siz bu soruyu neden soruyorsun, aklınızdaki bir şeyleri söyletmek için yol mu yapıyorsun?
Evet.
O zaman tamam. Kos içinde 'bağzı’ grup içi konuşmalarımızda, (tabi zaman zaman aylarca foruma gelmememi kapamak, süslemek için de olabilir) “bazen içinde kaldıkça göremiyoruz çocuklar, ama dışarda da bunlar gözükmüyor; facebook algoritması izin vermezse duyulmuyor; şöyle de böyle” diye sayıkladığım oluyordu. Burada az ciddileşeceğim, gerçekten bir adım yakın, bir adım geri bakmanın mantığına aşırı inanıyorum.
Uçakta giderkenden de başlayarak yine içime aynı fikirler düştü. Konferansa giderken uçakta; 3. Havalimanı’ndan geçtik. Kendisini daha önce hiç bu kadar net, dünya üzerinde leke ve bir yandan da küçük bir iz olarak görmemiştim. Konferans da, KOS olarak ilgilendiğimiz konuları tam bu şekilde sembolik ve fiziksel olarak (dev bir klişe yükseliyor) büyük resimde gösterdi.
Başka?
Bir de güvenlik odaklı konferansa giderken hissettiğim güvenlikle ilgili tüm hisler, düşünceler bence durumunda özünü oldukça yansıtıyor. Yola çıkana kadar, en azından KOS kapsamında verdiğim hiçbir fotoğrafın sonrasını düşündüğümü hatırlamıyorum. Eylemleri canlarla birlikte yaşayınca garip bir adrenaline dönüşerek zevk mi veriyordu diye düşünüyorum. Vize sürecinde güvenliğin kafası daha bir geldi. Başvuruda oraya ne için gittiğim konusunda İngiltere’ye verdiğim cevaba daha az tedirgin olurken, Türkiye’den çıkışta sınırda bir şey olacak mı, lobicilikcilik denip önüme çıkar mı acaba diye kafamda döndürürken buldum. Çünkü, bilinçaltından bunu hissettirecek çok fazla saçma olayla uğraşıyoruz. Arkadaşlarımızın, siyaseten bizi temsil eden insanların hapsine hiçbirşey yapamıyoruz hissiyle kaplıyız. Bir de o ara yeni işe başvurmuştum. Konferans katılımımı açıklarken bile acaba onlar ne görüştelerdir sorusu vardı. İşte bunlar hep gezi zamanı duyduğumuz bir tweeti hatırlatıyor “o kadar haklıyız ki, aklımı oynatacağım haklılıktan”.
Sonuç olarak, tam da bu yüzden odak noktası güvenlik olan bir konferansa gitmek aşırı bir doğruydu. Konferans sırasında çekilen fotoğrafının yayınlanmamasını isteyen koca salonda iki kişi vardı. Ama bu, kafama küçük elektrik çaktıran otokontrol bir şekilde dikkate alınması ve ilk görüldüğü yerde temizlenmesi gereken küçük sinyaller verdi. Sonraki günlerde, katılımcılar arasından; hayatı meydan okumaya, korksa dahi her anından keyif almaya dönmüş muhteşem eğlenceli ve duygulu insanlarla tanıştım. (Kiss kiss Claudelice Santos, Laura Caceres ve ismini veremeyeceğim bir sürü insan) KOS’tan Onur Akgül arkadaşımın da kitap gibi söylediği gibi “Dünyada’da aslında ne kadar büyük tehdit varsa, görünürlük ve aslında bunun yarattığı meşrutiyet o kadar panzehir haline geliyor.”
Konferanstan az daha bahsedip, güvenlik konusunu öyle tekrar açıklamak gerek.
Aynen. Çünkü yine karşılaştırmalı olarak ülkelerin yüzleştiği tehditlerini algılanması için konferans güzel bir fırsattı. Örneğin, en temel gözlemim çoğu ülkede kırsal alanda tekil tehdit daha yüksek. Bizde bir yandan Karadeniz’deki kırsal direnişler de daha toplu ve çok güçlü bir tepki.
KOS olaraksa metropol şehirlerin kimi zaman 'gitmesek de görmesek de' ormanını savunuyoruz. Köylerle iletişimimizin boyutu, her zaman somut olarak önümüzde duran bir konu. Buna ayrı emek harcıyoruz. Aşırı meşru talebimizi farklı göstermek için etkileyen faktörleri bertaraf etmek ayrı bir güç gerektiriyor. Görünen resmin önünde durup, görünmez duvarları aşmak; iktidar sahiplerinin gerçek amacını ve kendimizi sürekli açıklamak gerekiyor. Ve aşırı güçlüyüz, çokuz.
Brezilya’da, Honduras’ta yaşananlar ise daha Alakır’da yaşayan arkadaşlarımızın yaşadıkları tehditlere daha yakın. Ali ve Aysın’ın verdiği mücadele Brezilya’yı, Honduras’ı anlamayı daha kolaylaştırıyor. En azından benim tanıştığım yakınını kaybetmiş veya cezaevine girip çıkmış arkadaşlar örneklemimi bu şekilde oluşturdu.
Türkiyeli’ler biraz kara mizaha sahipler değil mi, diye soran Alman gazeteci arkadaş; neden öyle sordu?
Şimdi ben, bu sene Türkiye’deki bombaları, ‘Hugo tren rayında mayınları geçiyormuşuz gibiydi’ tadında anlatırken, işte o gazeteci arkadaş 'neden kara mizah?' dedi. Dedim, hacı anca böyle devam ediliyor. Sonra Global Witness’dan (Küresel Tanıklık) bir arkadaşın, geçtiğimiz yıl öldürülen aktivist Berta Caceres’in de The Goldman Environmental Prize’ı (çevre katliamlarına karşı kahramanca duranlara verilen bir ödül) aldığını anlatıyordu. Sonra başka aynı ödülü alan orman savunucularının da öldürüldüğünü filan bahsedince; ‘dedim artık ödül vermeseniz mi acep?’ Sonra arkadaş da öyle sordu. Kim bilir, Gezi’yi filan da hatırladı herhal.
Arkadaşlarını ağırlar gibi mi ağırladılar?
Ne zorlama soru ayol. Ama sorduğun buysa, işte şey oldu, sonra biz on tane aktivist olaraktan İskoçya’ya götürüldük. Ama yeminnen sabah akşam konferansı nasıl geliştirebiliriz; burada oluşan irade nasıl devamlılık sağlar; gelecek yıl Kamboçya’da hep beraber tekrar buluşabilir miyiz; tehdit anlarında kurduğumuz ağı nasıl işler hale getiririz; konferansı nasıl hep birlikte etkili raporlarız’ı, hep böyle bunları konuştuk.
Sonuç olarak, sana en çarpıcı gelen ne oldu?
Nereye gidersen git, bu İzmir de olabilir, İngiltere de; memleket dediğin yerden dışarı ilk adımda kendi şehrini, ülkeni karşılaştırmaya başlıyorsun. Ben de elbetteki her saniyesinde çok şeyi karşılaştırdım. Bir defa yakınlarını kaybeden arkadaşları dinlediğimde ilk fark bizim bir metropol kent içinde ekoloji mücadelesi olarka ölüm tehditleriyle uğraşmamamızdı. Ve çok güçlüydük.
Gitmeden orman savunuculuğu mücadelesinde kaybettiklerimizi anması yapacağımıza dair önden yazışmıştık. Bu yazışma dönerken de kendime neyi hatırlıyorum, hangi kaybı hatırlıyorum diye sordum. Türkiye’deki kayıpları anlatınız dendiğinde, nereden başlanır? Doğu illerini düşününce hangi matematik, hangi isimler kalırdı geriye.
Unutmak, hatırlamak diyince kafamda pek karışıyor. Geçmiş 5-6 seneyi; son delilik 2-3 seneyi düşünce; ayrı ayrı kesitlerde ne kalmıştı? Tortular neydi, kalanların esansı, genel bıraktığı koku neydi?
Listelemeye, sayıları hatırlamaya kalktığımda önce ilk İstiklal caddesi internet sansürü eylemi, Gezi’nin ilk gün müdahelesi, 2013 Onur Yürüyüşü, Suruç’un sarsıntısında ve bodrumların seslerinde takıldım. Hangi başlık tüm bunlara aynı anda sarılır; anca ‘Yaşamı Savunmak’.
Bu sırada bombaların sayısı hala karışıveriyor. ‘Biz de, çevre mücadelesinde bu kadar kişi kaybettik’ gibi ayrımlara varmak en zorlarındandı. İstatistik tutarken, kesiti zaman, konusu nasıl ayırabiliriz? Forumlarda kimi zaman ağaç mı, insan mı diye düşünme refleksinden geçerek ‘ama hepsi yaşamı savunmak’a varana kadar ne yolları dönüp de varış noktasına ulaşıp duruyorduk. Güvenlik endişesi gibi, “Ekoloji mücadelesi, Türkiye şartlarında lüks müdür?” otokontrolünü de hemen ilk gördüğü yerde temizlemeli.
İşte böyle canlar. Bir sansür nelere kadir oldu, karbon ayak izimize değdi.